Uzm. Dr.Sadi Kemal Alim Arslan Diyaliz Hekimleri Derneği Başkanı
hidir.arslan@saglik.gov.tr
BÖBREK YETMEZLİĞİ, RAKAMLAR, ÖLÜMLER, HİZMET BAHANE TİCARET ŞAHANE
06/08/2020

 

Türkiye’de sağlık hizmetlerinin özel sektörce yerine getirilmesine yönelik ilk düzenleme, 1982 Anayasası'nda "devletin sağlık ile ilgili görevlerini özel sağlık kuruluşlarından yararlanarak yerine getirebileceği" hükmüdür. Yıllar içinde mevzuat ile sağlık eğitimi ve sağlık hizmeti sunumu yani özel hastanecilik Türkiye özel sermayesinin sempatisine mazhar oldu en ünlü zengin aileler hastane zincirleri, tıp fakültesi işine girerek sektör oluşturdu. Özel hastane sektörü öyle karlı bir alan haline geldi ki, tüm yerli zenginlerimizin yanında ülkeye bu alan üzerinden yabancı sermaye-yabancı fonlar geldi, Malezya’dan Amerika ya, İngiltere’den Yunanistan’a pek çok ülkeden yabancı sermaye bu alana ilgi gösterdi.

Sağlık Bakanlığı’nın internet sitesinden paylaştığı verilere göre, 2019’da toplam hastane yatağı sayısı önceki yıla göre 5 bin 591 adet artarak 237 bin 504’e yükseldi (Bakanlığa ait hastanelerde 143 bin 412, üniversite hastanelerinde 42 bin 925, özel hastanelerde ise 51 bin 167 yatak). Sağlık Bakanlığı 2019 yılı verilerine göre toplam 1538 kurumdan 895'i kamu, 68'i üniversite ve 575'i özel sermayeli toplam 1538 sağlık kurumu mevcut  ve 1000 kişi başına  düşen hasta yatak sayısı  2,83 dür, bu oran yoğun bakım yatağında 10000 de 4 tür.  Bakanlık verilerimize göre toplam hastane yatak ve yoğun bakım yatağı kapasitesinin %30'u ile özel sermayede iken, nitelikli ve yüksek getirili girişim de özel sağlık kurumlarının payı %40 ı aşmıştır(Ticaret odası verileri). 

Sağlık Bakan Fahrettin Koca’nın açıkladığı üzere, 1 Ocak 2020 tarihi itibarıyla Türkiye’de toplam doktor sayısı 164.594 iken toplam hemşire sayısı 198.465. Bununla birlikte, doktorların %61,4’ü Sağlık Bakanlığı’nda, %20,4’ü üniversitelerde ve %18,2’si özel sektörde çalışıyor. Bakan Koca’nın verdiği yanıtta, Türkiye ile OECD sağlık verilerinin karşılaştırmasına ulaşmak da mümkün. Bu doğrultuda, Türkiye’de bir doktor başına düşen kişi sayısı 498,2 iken OECD ülkelerinde bu sayı, ortalama 341,3. Bunun yanı sıra bir hemşire başına düşen nüfus, Türkiye’de 431,2 iken OECD ülkelerinde bu nüfus, ortalama 102 kişidir.

 Yüksek öğretim Kurulu Atlasına göre Türkiye’de toplam 98 tane tıp fakültesi bulunuyor. 2018 QS Top Universitesi sıralamasında ise en iyi 500 tıp fakültesi arasında Türkiye’den beş üniversite bulunuyor. Bu okullar; Hacettepe Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Ege Üniversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi. Bunun yanı sıra, sıralamada Koç Üniversitesi 501-550 aralığında ve Gazi Üniversitesi de 551-600 bandında bulunuyor. 

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın 19 Mart 2020'de TBMM'de gerçekleştirdiği Covid-19 bilgilendirme konuşmasında yoğun bakım kapasitelerine ilişkin veriler paylaşıldı. Sağlık Bakanı Koca, Türkiye'de kamu ve özel sektör birlikte 13 bin 211'i ileri düzeyde olmak üzere toplam 25 bin 466 erişkin yoğun bakım kapasitesi bulunduğunu açıkladı.

Mart 2010 da Resmi Gazete de yayınlanan SUT(Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulma Tebliği) Üniversite hastanesi ve sözleşmeli kurum organ nakli merkezlerince yapılacak işlemlerde SGK desteğini artırarak ilave ücret alınmasını yasak etmişti, bu ülkemiz için organ nakli açısından bir milat oldu. Böbrek nakli ve diğer organ nakil hizmetleri hastalar için daha ulaşılabilir oldu. Ülkemizde Organ nakil ünitesi sayısı ve canlı vericiden organ nakli sayıları hızla artarken kadavradan nakil oranları düştü. Yıllık nakil sayıları yarıştı, en çok nakil yapan merkez bayrağı Antalya İstanbul arasında gidip geliyordu. Uzun süreler ve işlemler (Üniversite hastanelerimizde organ nakli hazırlığı 1 yıl sürebiliyordu) nedeni ile bekleyen hastalar, özel hastanelerde on binlerce lira farklar nedeni ile nakil olamayıp bekleyen, evini satıp özel hastane farkını toparlayıp ödemeye çalışan hastalar(bazı özel hastane muhasebe katlarında pazarlık ve ikna odaları bulunurdu), yönetmelik ile gelen beş misli kamu ödemesi ve ilave ücret alınması yasağı ile pek çok nakil bekleyen hasta süratle nakil oldu. Halk Hind’e, Çin’e, Maçin’e, Irak’a, Rusya’ya, İran’a, Mısır’a gidip kaçak yollardan bodrum katlarında nakil olmaktan, ülkeye dönünce muhatap takip edilecek hastane bulma çilesinden kurtuldu.

Bu yıllarda bazı üstü hızla kapatılmış kötü kokan haberleri saymazsak(Akdeniz, Ege ve Trakya köy göçürme hikayeleri…biz yazan neşriyatın yalancısıyız) Türkiye Sağlık Sistemi ve Organ nakli hizmeti yüksek standardı ile düşman çatlatıyor, tüm etrafı ile birlikte, rahmetli Cumhurbaşkanımız Özal’ın söylemi ile çağ atladı. Bu arada Türkiye Avrupa kıtasında Romanya ile beraber özel kurumlarda Organ nakli hizmeti verilen tek ülkedir.

Yıllar içinde verici bulabilen böbrek hastası neredeyse görüldüğü yerde hızla test edildi, uçakla alınıp, ağırlandı İstanbul’da güzide hastanelerimizde organ nakli oldu. Bu durum devletimizin organ bekleyen, organ yetmezlikli hastaya verdiği değerin yansıması olsa gerek asla ticaret değildir. Ben uçakla alınmış, otelde ağırlanmış beş-yedi yıldızlı otel standardında hastanelerde ameliyat edilip evine teslim edilmiş ikinci bir hasta grubu ne duydum ne gördüm. 2017 yılında  % 38.4 olan(Kadavra vericiden nakil oranı % 20.7) pre-emptif yani ilk tedavi seçeneği olarak böbrek nakli oranı, 2018 de artarak % 43.9’a(Kadavra vericiden nakil oranı % 22.2) çıktı.

2018 yılı için tedavi yöntemlerine göre hasta dağılımı Hemodiyaliz  60.643 (%74.82), Periton diyalizi 3.192 (%3.94), Transplantasyon 17.220 (%21.24) idi. Yani toplamda 80.000 hasta böbrek yetmezliği tedavilerinden biriyle yaşama tutunmuş. Her yıl 15000 hastanın bu tedavi havuzuna katıldığı görülmektedir. Bu katılımcılardan %25’i ilk 3 ay içinde yani 3000-4000 arası hasta tedaviler başladıktan kısa süre sonra yaşamını kaybediyor. Mevcut tedavi gören 80.000 kişilik hasta havuzundan da her yıl 10000-12000 hastanın yaşamını kaybettiği bildirilmektedir.

Ülkemizde son 10 yılda yaklaşık 32500 kişiye böbrek nakli yapılmış olduğu bildirilmektedir. Buna rağmen bu hastaların yarısının artık yaşamadığı anlaşıldığına 10 yılda organ nakli ile hayatta kalma oranı %50 dir.  Demek ki ilk yıl %93 gibi bildirilen yaşam survisi(hayatta kalma) oranı 10 yıl sonunda %50 gibi bir orana düşmüş.

Her hasta insanımızın yaşamı biriciktir ve değerlidir, her hasta ölümünün gerçek nedenleri ile izah edilebilir olması gerekir. Önlenebilir nedenler ile  insan ölümlerinin önlenmesi için tüm sağlık sistemi taraflarınca çaba gösterilmelidir. Sağlık sistemimizin tüm taraflarının gerek erken tedavi dönemlerinde gerçekleşen ölümler,  gerekse herhangi bir tedavi sistemi ile tedavi edilirken gerçekleşen ölümler üzerinde kafa yorması gerekir. Böbrek naklinde %90 üzerindeki yaşam beklentisi oranları ne oluyor da 5-10 yılda %50’li oranlara düşüyor?

Acaba bu hastaların, hizmet sunumu sisteminde özel veya kamu ticari anlamda değer ifade etmediği andan itibaren organ nakli takiplerinde kayıplar mı oluyor? Hastalar hekimlerin peşinden farklı sermaye grubu hastaneleri arasında mekik dokurken, hasta takipleri mi aksıyor?

Poliklinik takipleri mi sorunlu, yeterli bakım zamanı, gerekli tetkik-tanı yöntemi mi yok veya ekonomik nedenler ile kullanılmıyor mu? Aynı anda üç- dört hasta ile paralel poliklinik görüşmesi yapan, 50-100 bin TL lik maaşlar ile hastane zincirleri arasında transfer olan, tam gün yasasını pek takmayan "..." hekimler mi kabahatli? Bu hekimleri üç dört hastanede, özel üniversitesinde çalıştıran özel sermaye grubu işletmeleri mi kabahatli? Gerekli ve yeterli nitelikli denetimi yapmayan, paralel 3-5-8 canlı vericili böbrek nakline cevaz veren kamu adına bu işlerden sorumlu Sağlık Bakanlığı bürokrasisi mi kabahatli? Nitelikli organ nakli yapmaya çalışırken organ nakli sayıları düşük diye ruhsat iptali- kapanma eşiğine gelen Üniversite hastaneleri mi kabahatli?

Ülkemiz 2018 bütçesinde sağlığa ayrılan payı OECD(Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü bazen de İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı (Organisation for Economic Co-operation and Development-OECD),uluslararası bir ekonomi örgütüdür. OECD,14 Aralık 1960 tarihinde imzalanan Paris Sözleşmesi'ne dayanılarak,1961'de kurulmuştur ve savaş yıkıntıları içindeki Avrupa'nın Marshall Planı çerçevesinde yeniden yapılandırılması amacıyla 1948 yılında kurulan Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü'nün (OECD)doğrudan mirasçısıdır.Üyelerinin büyük bir bölümü AB üyeleridir,çoğunluğu da gözlemci üyelerdir. OECD ülkeleri sanayileşmiş ve gelişmekte olan ülkelerden oluşmaktadır.Örgüte halen 36 ülke üyedir.) ülkeleri arasında sondan ikincidir  …

Kapitalist ekonomik sistemimizde her şey ticaridir, belki hava bedava gelsede neredeyse nefes almak hatta ölmek bile ticari bir alandır, ücretlidir … Her yaşam alanı hareketi ticari bir boyut kazandırılarak ticari döngü işletiliyor, bazen devlet önde, bazen özel sermaye fakat yaşamın her tarafı ticaret alanı maalesef. Sağlık hizmetinin özellikle Amerika Birleşik Devletleri modeli ile bu kadar yüksek oranda özelleşmesi korkulacak bir durumdur, Covid-19 döneminde özel hastanelerce alınan farklar şok edicidir, ülkenin ortalama fert başına gelir düzeyi ile ilgisiz fark ücretleri alınmaktadır, yani parası olana yüksek standartlı sağlık hizmeti satılmaktadır, ne kadar para o kadar sağlık denilmektedir. İnsan sağlığının ticari mal haline gelmesi nedeni iledir ki “son teknoloji ile kanser taramanızı en iyi biz yapıyoruz, gelin kalp sağlığınızı bizim güvenli ellerimize emanet edin, gelin sağlığınızı kontrol edelim… ağzrısız- sızısız sezaryen ile doğum…“ diye reklamlara maruz kalıyoruz.

Buna rağmen yukarıda sıraladığım bu güzide gruplardan hiç birine saygımdan dolayı kabahat yakıştıramadım, çünkü adı belli kapitalist ekonomik düzende bu kıymetli insanlar işlerini yani ticaretlerini yapıyorlar, neden kabahatli olsunlar, asıl kabahatli hastalandığı için yine de böbrek hastasıdır, eminim?

“Kusursuz insan olmaz, bende de kabahat az mı?

Örnekler verip haklı bulmak suç işleyeni?

Bu özürler büsbütün ahlâkını bozmaz mı?                

Günahlarından öte bağışlamışım seni. …”W. SHAKESPEARE(1564-1616)

(Sone 35)                                                                                               

KAYNAKLAR

1-Türkiye’de Nefroloji, Diyaliz Ve Transplantasyon Regıstry 2018 T.C. Sağlık Bakanlığı Ve Türk Nefroloji Derneği Ortak Raporu

2- Kayıhan Pala. Türkiye Sağlık Sistemi Nereye Gidiyor?, Toplum ve Hekim, DB Yayını, 22(1-2):62- 69.(2007)

3- TÜİK Sağlık İstatistikleri

4-Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Soru Önergesine Yanıtı Doktor ve Hemşire Sayıları Ulusal basın

5-OECD Sağlık Harcamaları

6-YÖK Atlası

7-QS Top Universitieshttps://www.topuniversities.com/ 2018

8-Türkiye Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2018



1067 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Böbrek Yetmezliği Hastalarımıza Hatırlatma -2 - 08/02/2021
İdrar miktarında azalma, tuz ve su yüklenmesinden kaynaklanan şişlik (ödem, yüksek tansiyon, mide bulantısı, kusma vb. Atık ürünlerin beyin fonksiyonu üzerindeki toksik etkilerinin neden olduğu halsizlik, uyuşukluk...
Böbrek yetmezliği hatırlatma -1 Böbrek Yetmezliği Yaygın nedenleri - 08/01/2021
Böbrek yetmezliğinde böbrekler, kandan yeterli atık ürünü süzme, vücudun tuz ve su dengesini düzenleme yeteneklerini kaybeder.
MEVLANA, MESNEVİSİ VE AHLAK ÖĞRETİSİ KİME LAZIM? - 16/10/2020
Mesnevi doğu klasik edebiyatında , şiir tarzlarından birinin adıdır.
SALGIN GÜNLERİNDE DİYALİZ - 09/07/2020
Değerli arkadaşlar, pek çok can alıcı konumuz var, fakat ben ilk yazımda Covid-19 salgını sürecini hatırlatmak ve bazı kahramanları anmak, kahramanlıkları hatırlatmak istedim.